Meral Danış Beştaş: Seçimi Kaybedeceğinizi Bildiğiniz İçin Hdp Oylarını Sonuçlarda Etkisiz Hale Getirmek İçin Bir Kumpas İçindesiniz
HDP Küme Başkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş, “Demokrasiye kumpas kuruyorsunuz. Temsile kumpas kuruyorsunuz. Türkiye halkıyla birlikte Kürt halkının iradesine kumpas kuruyorsunuz. Madem seçimi kaybedeceğinizi biliyorsunuz. HDP’nin oyları bir şekilde sonuçta etkili olmasın diye bir kumpas içindeler.”
HDP Küme Başkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde basın toplantısı düzenleyerek gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Beştaş dedi ki:
“Türkiye’nin kırdığı rekorlardan başlamak istiyorum. AİHM 2022 yılına ilişkin istatistik ve analizlerini açıkladı. Maalesef en fazla başvuru Türkiye’den geldi. Bir rekor daha kırıldı. Şu an itibariyle 20 bin 100 kişi var. AİHM davasında bekleyen davalar Türkiye ihracatta rekor kıramıyor, kalkınmada rekor kıramıyor, büyümede rekor kıramıyor ama adaletsizlikte ve hukuksuzlukta birbiri ardına rekorlar kırıyor. uluslararası istatistikler… Hukuksuzluğun zirve yaptığı bir ülke gerçekliğinde yaşıyoruz.Bunun örnekleri kamuoyunda sıkça tartışılıyor.Yüksekdağ, Demirtaş ve Kavala kararları, Sayın Öcalan’ın İmralı Adası’ndaki ‘umut hakkı’na ilişkin ihlal kararı ve daha birçok karar Türkiye tarafından kabul edilmedi ve uygulanmadı.
“SEVDİKLERİMİZE İZİN VERMİYORUZ, ALMANYA’YA GİDECEK YOLLARI VATANDAŞLARIMIZ OLUŞTURUYOR”
Başka rekor nedir? Türkiye; Suriye, Afganistan, Irak ve Pakistan’dan sonra AB ülkelerine en çok iltica başvurusu yapan ülke konumunda. Vatandaş Türkiye’den kaçıyor, kaçmak istiyor ve sığınma talep ediyor. Bunu neden yapıyor? Demokrasi yok, adalet yok, liyakat yok. Yaşama hakkı yok, cezalandırılmama hakkı yok ve en önemlisi irade ve ifade özgürlüğü yok. Bunun nedeni adaletten, demokrasiden ve liyakatten tamamen kopuk bir iktidar gerçeği olmasıdır. Ancak Almanya’nın bizi kıskanması normal. Kıskançlık nasıl bir şeydir, acı bir kahkahayla bahsedebiliriz. Kıskansınlar hemşehrilerimiz Almanya’ya gitmek için yolları aşındırıyor. Kanada’ya gidenler, uluslararası göç etmek zorunda kalanlar ve mülteci gerçeği karşımızda duruyor. İki gerçek var. AKP bir yandan o kadar pembe tablo çiziyor ki bazen ‘Ben bu ülkede mi yaşıyorum?’ Ama öte yandan gerçekler yaşadığımız gerçeklerdir. Kimse yaşadığı belliyken söylenenleri dikkate almaz veya inanmaz. AKP-MHP siyaseti tamamen saçmalık üzerine kuruludur. Günün tüm konuşmalarında, saçmalıklarla övünüyorlar. Ama bu saçmalıkların bu kadar ortalıkta dolaştığını düşünmeyin. Saçmalık en fazla bir saat veya iki saat dolaşımda kalır. İkinci saatte yeni bir saçmalıkla bir önceki saçmalığın etkisini kaybeder ve inandırıcılıklarını kaybederler. Bu saçmalık için meclise yetki göndereceğiz. Yani neredeyse bitti. Vatandaşları herhangi bir güce zorlama süresi bundan daha uzun olamaz. Bu saçmalık politikası uluslararası dolaşıma da girdi. AKP iktidarının Türkiye’de ne kadar büyük yalanlar uydurduğunu artık AB ülkelerindekiler biliyor. İç nefret ve kutuplaştırma siyasetini, ırkçılık siyasetini uluslararası arenaya ihraç ediyorlar. İhracatın böyle artacağını düşünüyorlar. İhracatı artıramıyorlar ama kendi yalanlarını ihraç ederek bu yanılgıyı yaşıyorlar.
“AKP’lilerin provokatif söylemlerini güvenlik tehdidi olarak AB ÜLKELERİ KABUL ETMEYE BAŞLADI”
Şu anda Almanya ve Hollanda hükümetleri, Türkiyeli AKP’li siyasetçilerin Türk göçmenler arasında nefret söylemi, hakaret, tahrik ve ırkçılığı artıran eylemlerin odağında olması nedeniyle önlem aldı. Almanya’da AKP’li siyasetçilerin Kürtlere ve muhaliflere yönelik ırkçılığı, şiddeti ve suçu körükleyen söylemleri, Conservation of Constitution tarafından güvenlik tehdidi olarak kabul edilmeye başlandı. Önemli bir sorun aslında herkesin düşünmesi lazım. AKP-MHP koalisyonunun sistemli bir şekilde yürüttüğü kutuplaştırıcı, ötekileştirici, kriminalize edici dil ve nefret söylemine karşı Türkiye’de maalesef yargının rolü yok maalesef. Yargı bunu teşvik ediyor ve meşrulaştırıyor. Tebaasını beraat ettirir ve devamına sebep olur. Nefrete karşı duran bizler, kutuplaşmaya karşı duranlar ve diğer muhalif güçler günün her saati keyfi terör suçlamalarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bu nefret siyaseti, bu kutuplaştırma siyaseti artık AKP’lilerin iliklerine kadar işlemiştir.
“ERDOĞAN SADECE TÜRKİYE’DE DEĞİL AVRUPA’DA DA YALNIZ GÖRÜNÜYOR”
AKP’li bir milletvekilinin geçtiğimiz haftalarda Almanya’daki davacılara ilişkin derneği ziyareti sırasında kullandığı nefret ve tehdit dili Türkiye’ye kadar ulaştı. Büyük bir infial yarattı ve Alman hükümetini harekete geçmeye zorladı. Bu ayıp ve ayıp AKP’ye aittir, Türkiye’ye değil. Onlara ‘yeter’ demek istiyorum. Türkiye’de tamamen zehirli hale gelmiş bir dil kullanılıyor. Avrupa kamuoyunun da buna şahit olduğunu biliyoruz. Umarız bu, muhalefetimizin buna karşı ne kadar dirençli olduğunu görmelerini sağlar. Öte yandan Avrupa devlet başkanları Erdoğan’ın seçim propagandasına alet olmak istemiyor. Avrupa ülkeleri bu propagandaya temel olmak istemiyor. İlk defa miting, etkinlik gibi organizasyonlarda izin alınması zorunlu hale getirildi. Görünen o ki Erdoğan sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da yalnızlaşıyor, hoş görülmüyor ve görülmeyecek. 85 milyonluk bir ülkeden bahsediyoruz ve Türkiye’nin dış politikasının tamamen AKP’nin çıkarlarına endeksli olması bu sonuçlardan birini ortaya koyuyor.
“AKP TÜRK DEĞİL, ERDOĞAN TÜRK DEĞİL”
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı sıfatıyla Almanya’ya, Hollanda’ya veya başka ülkelere gitmiyor. Almanya’da bu izin alma ve vermeme zorunluluğu AKP’nin politikasıdır, hükümetidir, dilidir. ve Erdoğan, bunu yasal gördüğüm için asla söylemiyorum; Bu yasakların başında gelen biri olarak ne düşündüğünü sormadan edemiyorum. Van’da partimiz 7 yıl boyunca her türlü propaganda ve çalışmadan men edildi. Partimize her yerde keyfi sebeplerle yasaklamalar uygulanıyor. Ama AKP Türkiye değil, Erdoğan Türkiye değil. Bu ırkçı, kutuplaştırıcı söylemlere karşı mücadele büyüyecek ve üstesinden geleceğiz.
“KOBANİ VE HDP KAPATIŞ DAVASI BİR KAN BLOĞUNA VE SKANDALLARA DÖNÜŞTÜ”
Biliyorsunuz partimiz hakkında bir kapatma davası var. Kampanya ile birlikte kapatma davası açıldı. Bunun başında Bahçeli, ardından Erdoğan ve diğer sözcüleri geliyor. Kapatma davası sürecinin sadece MHP’nin talebi olduğu düşünülmemelidir. Sık sık karşılaşan ve doğum günlerini kutlayan iki kişinin birbirleriyle önemli bir konuyu konuşmaması ve anlaşmaması mümkün değildir. AKP biraz geride kalmaya çalışıyor belki de gösteriyor ama ortak bir karar olduğunu söylemek istiyorum. Kobani ve HDP Kapatma Davası hukuksuzluklar ve skandallar yumağına döndü. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Bahçeli’den daha etkili konuşan o başsavcı, avukat olduğunu unutup, İçişleri Bakanı gibi Anayasa Mahkemesi’nin karşısına çıkıp konuşuyor. Tek bir yasal terim duyamazsınız, tek bir usul veya anayasal hüküm duyamazsınız. Tamamen siyasi mülahazalarla ve kendisinden önce defalarca söylenmiş siyasi söylemlerle hesabımızın bloke edilmesinin ne kadar önemli olduğunu talep eden bir başsavcı. Burada ne yapıyorlar? Kobani Komplo Davası ve Kapatma Davası’nın yetmeyeceğini anladılar. Tezgah o kadar büyük ki yeni bir bank kurmaya karar verdiler.
“TEMSİLCİLİK İNŞAATI YAPIYORSUNUZ”
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, daha önce iki kez reddedilen Hazine yardımının bloke edilmesi talebini üçüncü kez 13 Aralık 2022’de yaptı. Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi nedense bekledi ve 16 gün sonra 29 Aralık’ta , Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na ‘Blok istiyorsun ama elinde ne var, 5 gün içinde bana delilleri gönder’ dedi. Aslında bu yazıyı yazmak bile bunların blokla alakası olmadığını ortaya koyuyor. AYM somut bir ilişki istiyordu. Peki ne yaptı? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, şu ana kadar elinde olmayan delilleri aramıştır. 31 Aralık 2022’de yani 29 Aralık’tan 2 gün sonra hepimiz yeni yıla girmeye hazırlanıyoruz, her taraf kapalı ama nedense adliyeye kapalı tanık gidiyor. Neden gidiyor? Meçhul tanık, gazeteciler hakkında ifade vermeye davet edilir. Ancak bir şekilde o meçhul tanık HDP Kapatma Davası ile ilgili açıklama yapıyor. Bir film senaryosu olacak kadar garip. Söz verdi ve yeni yılın ikinci günü olan 2 Ocak 2023’te Başsavcılık hızla bu açıklamayı gönderdi. Polise dedi ki: Böyle bir terim var, bana belgeleri gönderin. Bir şekilde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına 100 sayfalık hazır bir belge gönderildi. Bunlar 3 Ocak’ta Anayasa Mahkemesi’ne sevk etti. Ardından 5 Ocak’ta Anayasa Mahkemesi engelleme kararı verdi. Hukuk bunun neresinde, delil olma özelliği var mı? Adalet bunun neresinde? Hiçbir yerde. Açıkça oyun oynuyorlar, komplo kuruyorlar. Zımnen bu komployu kurmalarına bile gerek yok. Yani bunu bilmiyorlar mı? O belgeleri alacağız, tarihlerine bakacağız. Bu zımni tanık yerden mi çıktı? İki yıldır kapatma davası var, bu gizli tanık neden bugüne kadar konuşmadı? Bu kapalı tanık, abluka kararından iki gün sonra tatil gününde nasıl ortaya çıktı? Kim sipariş etti? Tüm saçmalık dediğimiz şey bu. HDP’yi kapatmak istiyorsunuz, anladık. Paramızı kesmek istiyorsunuz, halkımızın vergileriyle o desteği anamızın ak sütü kadar helal diye kesmek istiyorsunuz, biz bunu anladık. Şimdilik kapalısın. Peki bu böyle devam edecek mi? Hayır. Kurduğunuz arsa bu dava için değil. Demokrasi taslağı yapıyorsunuz. Temsil çiziyorsunuz. Türkiye halkıyla birlikte Kürt halkının iradesine karşı kumpas kuruyorsunuz. Seçimi kaybedeceğinizi bildiğiniz için, sonunda HDP’nin oyları etkili olmasın diye kumpas içindesiniz. özellikle de Anayasa Mahkemesi’nin ‘Seçim takvimine ben karar veririm’ yanıtı, bu kumpasın ne kadar büyük olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
“GİZLİ ŞAHİTLER HUKUKTA NORMAL DELİL DEĞİLDİR”
Gizli tanıklar normalde kanunda delil değildir. Kanıt niteliği taşımaz. Ek kanıt gereklidir. AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararları bunu defalarca söylüyor. Gizli tanık beyanıyla hesaplarımızın bloke edilmesi kabul edilemez. Bu hikaye, AKP’nin partimizi kapatmasının, etkisizleştirmesinin ve tasfiye etmesinin hikayesidir. Sadece bizim için değil. Bu, tüm muhaliflerin hikayesidir. Ekrem İmamoğlu davasında ‘aptal’ kavramı üzerine verilen davanın hikayesi bu. İBB’ye el konulmasının hikayesidir. Muhalefeti etkisiz hale getirmenin meselidir. AKP’nin kendisi hukukla bağlarını kopardı ve şimdi bize yönelik bu kumpaslarla hikayelerinin bittiğini her gün tekrar tekrar ilan ediyorlar. Bu hikayeler aynı zamanda böbürlenme, aldatma ve entrikadır. 14 Mayıs’ta onları en güçlü haliyle ödüllendireceğiz. Halkımız bunun bedelini ödeyecek, az kaldı.
“ÖĞRENCİLERDEN ALDIĞIMIZ GERİ BİLDİRİMLER NEDENİYLE KYK BORCU OLDU”
Bu ortada bir çok paket anlatılıyor. Seçim ekonomisi. Cumhuriyet tarihinin en uzun maratonunu yaşıyoruz aslında. Seçim yıllardır yapılıyor. Medyada devam ediyor. AKP bu seçimde de şükran dağıtma eğiliminde oldu. Her gün yeni bir şey ortaya koyuyor ve sürekli bir algı yönetimi havasında. Olumsuz gündemleri gizlemek onun kederinde. Yoksulluğu, enflasyonu, krizi hep kendi yöntemiyle örtbas etmeye çalışır. Her gün yeni paketler duyuruyor. Tuhaf şey. Bunca aydır Genel Kurul’dayız, bu tür garip garip şeyler yapıyoruz. Teklifler, uluslararası anlaşmalar. Bazen kendi milletvekilleri çalışmıyor, Meclis kapanıyor. Yetmez, yönetim kuruluna son gün gelir. Ancak bu, onların bugün için hazırlık yaptıkları anlamına gelir. Paketi ne kadar geç duyurursa kendisi için o kadar faydalı olur, seçimde o kadar etkili olur. Kendi olumlu gündemlerini yaratır. AKP’nin 2023 Merkezi Yönetim Bütçesinde öngördüğü 660 milyar TL bütçe açığı var. Ve bütçeden sonra, başka bir kanun torbası daha aldılar. 200 milyar TL, toplamda 860 milyar TL’ye mal olacağı düşünülüyor. Seçim yatırımlarına ve gerçek tabloya baktığımızda şöyle bir şey ortaya çıkıyor. Ek göstergenin yasalaşmasıyla birlikte kısa süre sonra artış telaşı başladı. Konut için üç düzenleme daha yapıldı. Kiralar tavan yaptı. Şu anda barınma sorunu var. Türkiye tarihinde ilk kez artık sığınamayanlar var. Korumasızlar Hareketi var. Bir üniversite öğrencisi Beyazıt’a gider ve orada evsiz olarak oturma eylemi yapar. Sonra o öğrenciyi tutukladılar. 2000 TL’nin altındaki icra borçları silindi. Yönetici çantası sayısı 23 milyondan 25 milyona çıkıyor. KYK borçlarını siliyoruz dediler. Onlar yalan söylediler. Öğrencilerden aldığımız geri bildirimlere göre KYK borçları duruyor. Öğrenciler ilginin silinmediğini söylüyor. Sonunda böyle bir cevap aldık. CİMER’den geldi. Endeks faizinin silindiğini söylüyorlar. Bu çok küçük bir boyuttur. Faiz oranları olduğu gibi kalır. Doğalgaz taban diyorlar, her gün yeniden artış oluyor.
“PEK ÇOK İŞÇİ İŞVERENİN AYIN DÜŞÜNCESİNDE ARTTIRILMIŞ MAAŞI VERMEYECEĞİNİ SÖYLÜYOR”
Kendimden örnek verecektim, vermeyeceğim. Bir arkadaşımdan vereyim. Geçen sene 500 lira verdi, bu sene 3 bin 500 lira veriyor. Tüm odaları açamadı. Doğal gaz yakılamadığından insanlar soğukta yaşamaya devam ediyor. Taban fiyat artırıldı, ancak çalışanlar zam ile maaş alamıyor. Birçok işçi, patronun ay başında artımlı maaş veremeyeceğini söylüyor. Patron hoş karşılamadığı için işten çıkarmalar arttı.
“HDP OLARAK EMEKLİ MAAŞININ EN AZ 8 BİN 500 TL OLMASINI İSTİYORUZ”
Memura yapılan zammı biliyoruz, mamaya yapılan zamla zaten eridi. Esnafa taban diyorlar, esnaf her gün bağırıyor. EYT’ye geldik. Akbaşoğlu bugün açıkladı, sonunda seçim yatırımı olarak getirdiler. Öncelikle EYT’nin Meclis’e getirilmesinin büyük bir mücadele ve direnişin sonucu olduğunu belirtmek isterim. Partimiz de bu konuda büyük bir mücadele yürütmüştür. Bu konuda defalarca teklifler ve kanun teklifleri verdi. EYT’lilerle sokakta boğuştu. Ancak mevcut teklifi incelediğim kadarıyla yeterli değil. Bunu destekleyeceğiz ama daha da yaygınlaştırmak için çabalarımızı sürdüreceğiz. Stajyerler ve çıraklar uygulama dışı kaldıktan sonra. Neden? Niye? 8 Eylül 1999 tarihinde çırak olanlar için sigorta girişi yapılamaz. Bu kabul edilemez. Ayrıca örtülmeleri gerekir. Bu eyalette milyonlarca işçi var. Toplamda 2 milyon 250 bin ile emekli olacaklar, 5 bin 550 TL alacaklar. Açlık sınırının altında, yani emekli olmalarına yetmeyecek. HDP olarak asgari emekli maaşının en az 8 bin 500 TL olarak düzenlenmesini istiyoruz. Bunun olağan bir durum olan yılda iki kez güncellenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Uyum Yasası’nın mutlaka çıkarılması gerekiyor. Emeklilerin en değerli taleplerinden biri bu. Bir diğer haksızlık da Bağ-Kur halkının EYT kapsamına alınmamasıdır. Bağ-Kur’lular 9 bin gün prim ödüyor. SSK’lılar 5 bin gün primle emekli olurlar, Bağ-Kur üyesi olamazlar. Sonuna kadar direneceğiz ve bunun da kapsanması için hem Genel Kurul’da hem de Yönetim Kurulu’nda tekliflerimizi sunacağız.
“HDP OLARAK HAK TEMELLİ EKONOMİ UYGULAYACAĞIZ”
Bir diğer büyük haksızlık da talep ve başvuru sayısının fazlalığıdır. 1999 depremini, o büyük felaketi hepimiz hatırlıyoruz. 8 Eylül ayarlandı, tam sel oldu ve halk sigortaya giremedi. Bunun 31 Aralık 1999 olması için teklif vereceğiz, düzenleme isteyeceğiz. Minnettarlık ekonomisi, ihtiyaç ekonomisi bu krizi derinleştiriyor. Hem AKP-MHP iktidarına hem de bu yoksulluğa son vereceğiz. HDP olarak hak temelli ekonomiyi hayata geçireceğiz.
“İNSANLAR SİZİN İÇİN ÇOK GÜZEL BİR PAKET HAZIRLIYOR”
İstediğiniz kadar paket yapın, bu paketleri süsleyin, bu halk size sandıklarda güçlü bir yanıt verecektir. Millet size çok güzel bir paket hazırlıyor sizi içine atıp 14 Mayıs’ta gönderecekler. En güzel paket sen olacaksın.
“İNSANLAR KENDİ KENDİLERİNİ SIFIRLAYACAK. KRONOMETREYİ İSTEDİĞİ KADAR SIFIRLAYABİLİRLER”
İnsanlar kendilerini sıfırlayacak. Kronometreyi istedikleri kadar sıfırlamalarına izin verin. Benim sözlerim anayasadır diyor. Böyle bir durumla karşı karşıyayız. Bu sorun haftalardır tartışılıyor. Hukuk camiasında yıllarca tartışıldı. Anayasa çok açık; Bir kişi en fazla iki kez cumhurbaşkanı adayı olabilir. Nokta. Hukuk diliyle, anayasal dille burada birisi diyerek ve önüne bir cümle veya ek bir unsur koymadan, sadece Erdoğan değil, hiç kimsenin iki defadan fazla cumhurbaşkanı adayı olmayacağını söylüyor. Böyle bir şey yapmışlarsa, bu teklif yasalaştığında ben Anayasa Komisyonundaydım. Hiçbiri, geçici bir madde koymaları gerektiğini düşünmedi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişten sonra bir süre şartı verilseydi anlaşılır olurdu. Ama arkasına bir şey koymadı. Bu nedenle aday olamaz. Kronometre örneği de kendilerini her şeyin üstünde gördüklerini gösteriyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile kronometreyi bir araya getirdiler ama bu kronometreyi halk kurdu. 14 Mayıs’ı bekliyoruz. Şimdi uzun değil. Sanmıyoruz, aday olamaz. Aday olmanın tek yolu Meclis’in seçime karar vermesidir. Eğer bu ülkede hala bir anayasa varsa, biz hala o anayasaya uymak zorundaysak tablo çok nettir.”
“ULUSAL İTTİFAK’IN TAVSİYELERİ RESTORASYONU KAPSAR, ANCAK Çığır Açan Bir Değişime Geri Dönelim”
Millet İttifakı Mutabakat Zaptı’na ilişkin olarak; Beştaş dedi ki:
“Şöyle söyleyeyim, açıklama devam ediyor. İlk notlara bakabildim. Restorasyon projesi var gibi. Bunu daha önce kamuoyuna duyuranlardan biliyoruz. Restorasyon yapıyorlar. demokrasi eksikliğini, anayasa eksikliğini bir nebze de olsa onarmaya çalışıyoruz ama AKP’den önce AKP geldiği zaman bu ülkede her şey toz pembe değildi. üzerine yeni bir şey koyun olumsuz diyemem önümde bir kaç not var mesela kayyum demokrasiye önemli bir darbe tabi ama çok önemli bir şey göremedim mesela adaletten bahsediyorum ilk yansımalarından söylüyorum seçim barajı yüzde 3 dediler biz kurulduğumuzdan beri sıfır barajı diyoruz yüzde 3 fena değil ama çok daha fazlası demek siyasi partilere kapatma davasının kapanmasını istediler mecliste alınacak bir karar tamam amin na. Peki, Meclis her zaman adaletten yana mı tavır alır? Nitekim geçtiğimiz haftalarda Meclis milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırdı ve iki milletvekili Adalet Komisyonu’nda bekliyor, Meclis kaldıracak değil mi? Semra Güzel’in milletvekilliği iptal edildi. Anayasa Mahkemesi, Leyla Güven ve Musa Farisoğulları hakkında karar verdi, ancak Meclis, milletvekillerini görevden aldı. Bu yeterli değil. Bu konuda daha önemli çalışmaların yapılması gerekiyor. Bir parti neden kapatılır? Sözcü varsa, bizzat hata yapan kişi, gerekli hüküm verilir. Bir partiyi kapatmak ölüm cezasıdır. Ölüm cezasına çarptırılmak üzere. Hukukta böyle öğrendik. Tüzel kişi için kapatma kararı vermek, gerçek kişi için infaz hükmündedir. Biz idam cezasına karşıyız. Mesela Türkiye’nin dış politikasına dair çok güçlü veriler görmedim. Savaş siyaseti hakkında bir şey söylemiyor. Türkiye bunu ne zaman iç siyasette kullanmak istese, ne zaman Kürt meselesinde kutuplaştırma istese, ‘Ben Kobani’ye gidiyorum, oraya asker gönderiyorum, sınır ötesi harekât yapıyorum’ diyor. Aslında toplumun gündeminde de yok. Bu savaş politikası ile kendisini konsolide etmektedir. Temel sorunlar olan Kürt sorununda daha önemli çalışmalar yapılması gerektiği kanaatindeyiz. Restorasyon yapıyor ama bence yapısal analizde çok eksik.”